Mezhepler Gereksiz Mi?

Mezhepler gereksiz filan değildir, hatta zorunludur ve zaten zorunlu hallerde ortaya çıkmıştır. Mezhepler, İslam’ın evrensel bir din olduğunu ortaya koyan kurumlardır. Eğer mezhepler olmasaydı namazın nasıl ve kaç rekât kılınacağı, hangi vakitlerde kılınacağı; orucun neye göre ve nasıl tutulacağı vakitlerin tayini mümkün olmazdı. Çünkü bunlar Kuranda emredilmekle beraber, hala vakitlerini bile tartışan ahmaklar var. Rasûlullah’ın örneğini ortadan kaldırırsanız, ortada din kalmaz. Efendimizin Kuranın kendisine indiği Allah’ın elçisidir ve bizim de rehberimizdir. Rehbersiz yabancı bir ülkede bile insan kaybolur, başına iş açar. Kaldı ki, hiç bilmediğimiz âlemlere nasıl seyahate edecek, o âlemlerde geçerli olan davranışları, neye göre ve nasıl yapacağız? Bu nedenle dört hak ameli (davranış) mezhepleri zaruridir. Sadece namaz ve oruçla sınırlı değil mezheplerin formüle ettiği hususlar; zekâtın neyden ne kadar verileceği ve haccın nasıl yapılacağı da bilinemezdi. Adap erkân ve usul hep mezhep imamları tarafından Kur’an ve sünnete göre düzenlenmiş, her şey hazır olarak bize sunulmuştur.


Mezhepler ne zaman ortaya çıkmış ve ne zaman yapılmıştır bütün bunlar? Bilen insanların çok az olduğu, ilmin yaygın olmadığı, olan kısmının da ilmik ilmik dokunup dantel işlenir gibi işlendiği yıllarda ve zorluklar ve imkânsızlıklar içindeki asırlarda olmuştur. Şimdi konuşması kolay! O zaman bir hadis için Buhari ve Müslim gibi zatlar, aylarca yolculuk yapıp vahşi hayvanların saldırılarına karşı uykusuz, yorgun ve aç susuz, at sırtında yolculuklar yapıp tek tek hadisleri gidip kaynağı ile görüşerek toplamışlardır. Beyefendiler televizyonlara çıkıp karşılığında paralarını da alarak rahat ve lüks içerisinde itiraz edip de “mezheplere gerek yok” desinler diye yapmamışlardır. Niçin yapmışlardır? İnsanlığa İslam’ı götürmek, Müslümanlara nasıl ibadet edip Allah’a yaklaşacaklarını öğretmek için yapmışlardır. En önemlisi de Rasülullah Efendimizin nasıl ibadet ettiği öğrenmek ve öğretmek için yapmışlardır.

Her yere, her coğrafyaya aynı modeli uygulayamazsınız. Çünkü her yerin iklimi hava şartları, gelenek ve görenekleri, kültürleri farklıdır. Yoksa hepimizi entari giymek zorunda kalırdık. İmamı Azam gibi akıllı ve zeki insanlar bir o kadar da takva sahibi, Allah korkusu ve Rasülullah saygısı sevgisi olan insanlar olmasaydı, bu din bugüne kadar zor gelirdi. İş sadece tebliğle ve imanla olmuyor. İnsanları tutacak sağlam bağlar lazımdır ki, bu bağlarla birbirlerine bağlansınlar. Mevsimlere göre elbiseler değiştiği, yiyecek ve içecekler değiştiği gibi, iklimlere, ülkeler göre ve asılara göre de dinler ve felsefeler değişir. İşte mezhepler bunu yapmıştır. Dini çağa uygun şekilde yorumlayıp düzene koymuşlardır. Şimdi olmaz mı? Olur, tabii ki ama yorumlanmamış, cevabını bulamadığımız ve dokunulmamış ne var, hükme bağlanmamış ve eksik olan ne var? Hiçbir şey! O halde artık bu konuları kurcalamaya, yeniden içtihat etmeye gerek yoktur.

Dört mezhepten Hanefi mezhebinin kurucusu olan İmam-ı Azam, “ben mezhep kuruyorum” diye çıkmadığı gibi, İslam’ı şehirli hayatına ve yaşantısına göre yorumlamış ve formüle etmiştir. Şafii mezhebinin kurucusu imam Şâfiî de, daha az şehirli olan kesimlere göre yorumlamıştır. Maliki ve Hanbeli mezhepleri de daha çok Arap yarımadasına göre ve onların şartlarına göre yorumlanmıştır.

İtikadî mezhebimiz olan Maturidî mezhebi daha akılcı yorumlar yapmış, Eş’arî ise biraz daha nakle önem vermiş, bazı konularda Arap yarımadası şartlarından çıkamamıştır. Ancak bunlar en doğru görüşlere sahip olan mezhepler olarak ün yapmış ve kabul görmüştür. Yeni bir itikâdî sistem geliştirmek ihtiyacı yoktur ve mümkün de değildir. Zaten eksik bir şey yok ki ortada. Böyle bir ihtiyaç olmadığına ve gerek de olmadığına göre neyi değiştirecek, neden mevcut olandan vazgeçeceksiniz!

Diğer soruları, hem zamanla cevapladığımız hem de kitap içindeki bilgilerin gidişatından vereceğimiz cevaplar anlaşılacağı için bu kadarla yetiniyoruz. Zaten içkinin adı ne olursa olsun, ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, sarhoş ettikten sonra haram olduğunu bilmeyen yok, faizin de öyle… Burada bazıları, “peki, azıcık ve derde derman için içilse ne olur” gibi, laubali şekilde bir soru soruyorlar. Peygamberimiz (s.a.v), bu soruya kendisine sorulduğu için cevap verip “şarabın kendisinin bir hastalık olduğunu” ve onda şifa olmadığını belirtmiştir. Yine “Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır” buyurarak, bütün uyuşturucu ve sarhoş edici şeylerin haram olduğunu beyan ederek, bu konuya da nokta koymuştur. Bir içki türü, bir küp içildiği zaman sarhoşluk veriyorsa bir damlasını da içmek haramdır.