Şeytan, Ecel ve Kader
Şeytanın ecel ve kaderin takdiri ile bir ilgisi yoktur elbette. Kaderi kulun iradesini hesaba katarak yazan Allah’tır. Ancak bizim, kaderimize şeytanı dâhil etmemiz söz konusu olacaksa, her şeyde olduğu gibi bu da hiçbir şeyin bilgisi haricinde olmayan Allah’ın ilmi ve bilgisi dâhilindedir. Mesela, biri büyük bir hata yapıp intihar edecekse veya birinin ölümüne sebep olacaksa bu da en ince teferruatına kadar bilinmektedir.
Kader hakkında henüz bir kitap yazmadık ama hemen her kitabımıza kısmen de olsa dâhil ettik ve her vesileyle de bir ucundan tutup açıkladık ve dedik ki, kader; Allah’ın ilim sıfatıyla ilgilidir ve onun olayları bütün detaylarına kadar zaman ve mekân ötesi bir güçle bilmesidir. Bildiğine göre de yazıp takdir etmesidir. Buna göre Kader, bizim elimize zoraki tutuşturulmuş ve yaşamamız istenen bir senaryo değildir. Bizim hür ve özgür irademizle nerede ne zaman ne yapacağımız veya yapmayacağımızın Allah tarafından bilinmesidir. Sonsuz ilim ve kudret sahibi yüce Allah’ın yazdığı veya takdir ettiği bir şey hakkında bilgisi ise asla değişmez. Bu yüzden kaderin değişmesi diye bir şey söz konusu da değildir. Çünkü değiştirdiğimizi sandığımız şey de yine Allah tarafından bilinmektedir. Bilgi değişmez. Allah yanılmaz. Eğer öyle olsaydı hayatta hiçbir şeyin sabit kalması da söz konusu olmazdı. Allah deneme yanılma metoduyla öğrenip bir işi takdir etmez veya bir kulu hakkında karar vermez. Onun bilgisi ezeli, ebedî, sabit ve mutlaktır. Mutlak bir şeyin ise değişmesi söz konusu olmaz. Ecel veya kader hakkındaki bilgisi ve takdiri de böyledir. Allah’ın ilmi de takdiri de değişmez. Bir örnek olarak aşağıdaki olayı nakletmekte fayda var.
Şeytan bir gün Hz. İsa’ya: “Ey İsa, sen; ‘Allah ne dediyse o olur. O’nun takdiri olmadan hiçbir musibet dokunmaz, hiçbir şey insana zarar vermez diyormuşsun. O halde kendini şu dağdan aşağı at da göreyim, bakalım Allah’ın takdiri ile kurtulabilecek misin?” demiş. Hz. İsa, cevap olarak:
“Ey melun! Allah bizi imtihan eder ama bizim Allah’ı imtihan etmeye hakkımız ve salahiyetimiz yoktur” demiştir.
Aynı konu Matta İncil’inde, İblisin Hz. İsa’ya günah işlemesi için musallat olduğu şeklinde ele alınır ve şöyle ifade edilir:
“O zaman İsa, İblis tarafından denenmek üzere Ruh tarafından çöle sevk edildi ve kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. Ve ayartıcı (şeytan) gelip ona dedi:
Eğer sen Allah’ın oğlu isen, söyle bu taşlar ekmek olsun. İsa da cevap verip dedi:
“İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, fakat Allah’ın ağzından çıkan her bir sözle yaşar diye yazılmıştır.” O zaman İblis onu Mukaddes şehre götürdü ve mabedin kulesi üzerine koyup kendisine dedi:
Eğer sen Allah’ın oğlu isen, kendini aşağı at, çünkü yazılmıştır:
“Meleklerine senin için emredecek,
Ayağını bir taşa çarpmayasın diye,
Elleri üzerinde seni taşıyacaklar.”
İsa, ona dedi ki:
“Sen Allah’ın olan Rabbi denemeyeceksin” diye yazılmıştır.”
Elbette insanların Allah hakkında bir güvensizlik eseri olan bu tür şeyler düşünmesi yanlıştır. Değil insanların Allah hakkında böyle bir şey düşünmesi insanların birbirilerini denemesi bile hoş karşılanmaz. Çünkü bu bir güvensizliktir ve deneyen eğer arkadaşına veya bir büyüğüne karşı bunu yapıyorsa onu kaybeder. Bir zaman İngiltere’de bir savcı bunu yapmaya kalkmış ve meslekten ihraç edilmiştir. Duyduğumuza göre halen İngiltere’de hâkim ve savcılara maaş değil açık çek veriliyor ve istediği kadar para çekmesine izin veriliyormuş. Devlet bunu taahhüt etmiş. Hâkim ve savcıların başka bir şeye ihtiyacı olmasın ve adalet yerini bulsun diye…
Bir gün hâkimin biri, denemek amacıyla bir milyon poundluk bir çek yazıp tahsil etmek üzere bankaya vermiş. Banka memuru birkaç dakikalık bir süre istemiş ve müdüre çıkmış. Müdür ilgili bakanlığı ve bakan, başbakanı aramış. Başbakan, kraliçeyi aramış ve durumu arz etmiş. Kraliçe “ödeyin” emri vermiş.
Telefon zincirini ve telaşı gören hâkim, olumsuz önce biraz olumsuz düşünmüş ama neticede iş bitmiş ve çekinin ödenme emri gelip parayı nakledeceği hesap veya nakit olarak nasıl alacağı sorulunca, “nakit ve hemen” demiş ve kabul edilip gözünün önünde para sayılmaya başlanmış… Fakat hâkim, hiç beklemediği bu olay karşısında telaşa kapılıp terlemeye başlamış ve parayı almaktan vazgeçmiş. Banka müdürü nedenini sorunca meslek hayatının bitmesine neden olan şu ilginç cevabı vermiş:
“Eğer benim bir gün bu kadar büyük paraya ihtiyacım olsa, acaba verirler mi, yoksa bu olay sadece göstermelik bir olay mı diye denemek istedim…” demiş.
Banka müdürü hiçbir şey demeden aynı telefon zincirine tekrar başvurmuş ve kraliçeye kadar ulaşılmış.
Kraliçe, bu olaya çok sinirlenmiş ve derhal başbakanı arayarak ilgili bakanlığa talimat verilmesini ve bu hâkimin hemen görevden alınmasını emretmiş. Gerekçe olarak ise şunları söylemiş:
“Hiçbir kimse, İngiltere, kraliçesini ve dolayısıyla devletini bu şekilde imtihan edemez. Hele bir hâkim hiç edemez. Kendi devletine ve kraliçesine güveni olmayan bir hâkime bizim de güvenim söz konusu olamaz. Böyle bir hâkim ise asla adaleti temsil edemez” demiş.
Şeytan, hakir bir kul olmasına karşılık Allaha güveni yoktur. O ne bir hâkimdir ne de hükmedici bir güce sahiptir. Buna rağmen insanlara bir takım kuruntular ve vaatlerde bulunsa bile, vadini yerine getirmeye gücü de imkânı da yoktur. Vaatleri ancak mülkün tek sahibi ve her şeyin tasarrufu elinde olan; gücüne kuvvetine, kudretine, iktidarına sınır olmayan yüce Allah yerine getirir. Çünkü onun iradesini ve iktidarını sorgulayacak her hangi bir güç, bir kimse veya bir makam yoktur.
Kaynak: Dr. Arif ARSLAN
PUSUDAKİ DÜŞMAN: ŞEYTAN