Açlıktan Ölen Kral

(Danyal (a.s)’dan Bir Hikâye)


Hz. Danyal (a.s), “Danyal bin Hızkılü’l-Asgar”dır. Süleyman bin Dâvud (a.s)’ın soyundan gelen bir peygamberdir. Hz. Ali (r.a)’in Danyal (a.s) hakkında: “O, Resul olmayan bir Nebî idi” dediği rivayet edilmektedir. İsrail oğullarını kırıp geçiren, Beyt-i Makdis’i yıkıp tahrip eden, içindeki çok değerli hazineleri alıp Babil’e götüren Asur kralı Buhtunnasır zamanında yaşamış ve onun görüp unuttuğu bir rüyasını dua edip öğrenerek, yorumlamış ve ilmi ve samimiyetiyle de ilgisini çekmiştir.

İşte, Daniyal (a.s)’ın anlattığı, günümüz insanı ve idarecilerine de hitap eden ve birçok konuya ışık tutan, unutulmaz ders ve ibretler içeren ilginç hikâyelerinden biri:

Rivayete göre, bir gün Daniyal (a.s) yolda giderken, kendisine;

“Ey Danyal! Dur, birazcık bekle. Çok acayip bir şey göreceksin!” diye bir ses duyar. Danyal (a.s), etrafına bakınırsa da o an bir şey göremez. İkinci defa aynı şekilde kendisine tekrar seslenilir. Bu defa yine durup bakınmaya başlar. Sonunda bir evden çağırıldığını anlar ve bundan sonra olanları da şöyle anlatır:

“Bana “bu evin içerisine gel” diyerek seslenilmeye devam edildi. Ben de o eve girdim. Evin içerisinde inci ve yakutlarla bezenmiş bir sedir ve üzerinde aynı şekilde değerli bir sergi vardı. Beni çağıran ses, o sergiden geliyordu. Ses gelmeye devam etti:

“Ey Dâniyal! Sedirin üzerine çık da bak bakalım. Acayip şeyler göreceksin.”

Bunun üzerine sedirin üzerine çıktım. Sedirin üzerinde misk ve ambere batırılmış gibi güzel kokan bir döşek vardı. Döşeğin yüzü altın sırma ile bezenmişti. Üzerinde uyur gibi yatan bir genç vardı. Bu genç, daha önce vefat etmiş bir kimse idi. Ölü gencin üzerindeki elbise çeşitli süslemelerle bezenmiş, kıymetine biçilmez bir elbiseydi. Elbiseye paha biçmek mümkün değildi. Ölü gencin sol elinde altından bir mühür vardı. Başında altından bir taç parıldıyordu. Belinde yeşil bir kemer, kemere bağlı güzel bir kılıç vardı… Onları seyrederken bir ses daha işittim:

“Ey Danyal! Bu kılıcı eline al ve üzerindeki yazıyı oku!”

Bunun üzerine kılıcı elime aldım, üzerindeki yazıya baktım. Şunlar yazılıydı:

“Bu kılıç, Uc oğlu Samsam’a aittir. Dünyada 1700 sene ömür sürdüm. 12.000 cariyem vardı, birini izale ettim. 40.000 şehir kurdum. 70. 000 ordu ile savaşıp hepsini mağlup ettim. Her or­duda 70.000 komutan vardı. Her komutanın 12.000 askeri vardı.

Adaletle hüküm vermeyi bırakıp istedi­ğim gibi karar veriyor, sonucunu tayin ediyordum. İnsanların başını kılıçla vurmayı zevk haline getirmiştim. Her aklıma gelen zulmü yapıyor, onların acı çekmelerinden zevk alıyor­dum. Gözüm o kadar kararmıştı ki, ahmaklık sınırını çoktan aşmış­tım. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu düşünmüyordum bile. Kendimden başkasına mülkiyet hakkı tanımıyordum. Herkesin nesi varsa hepsi benimdi. Bir zaman geldi hazinelerimin anahtarları kırk katır yükü oldu. Dünyanın bütün vergileri, haraçları bana geliyordu. Hayatım boyunca kimse bana karşı gelip benimle münakaşa etmedi. Ben, insanların üstünde ilahtık davasına kalkıştım. Herkesi kendime tapın maya mecbur kıldım. Bundan da zevk alıyordum. Zaman geldi, memleketimde her şey tersine gitmeye başladı. Kısa zamanda yerden otlar bile bitmez oldu. Yiyecek içecek şeyleri bulamaz oldum. Bir avuç dolusu altına ya bir o kadar buğday veya arpa istedim. Bin ölçek altın versem bile bir lokma ekmekli zahire bulmak mümkün değildi. Sonunda aç olarak öldüm.

“Ey insanlar! Çok düşünün! Benim halimden ibret alın Dünyanın malı mülkü sizi gururlandırmasın. Beni dünyalıklarım gururlandırdılar. Ancak, servetimin bütün günahları benim omzuma yıkıldı. Yakınlarımdan, dalkavuklarımdan hiç kimse günahlarıma ortak olamadılar. Aklı olan dünyaya ihtiyacından fazla bağlanmasın. Ancak ölümü ve ölüm ötesi ahiretini düşünsün!”

İnsana yakışan, daha çok dünyayı ve dünya malını değil, ahireti ve hesabı düşünmektir. Buna göre, ikiyüzlülükten, samimiyetsizlikten, zulümden, insanlara eza ve cefa etmekten sakınmak ve hayatını ibadetlerle süslemektir. Adaletle hükmetmek, zayıfları ve mazlumları korumak, fakirleri, yoksulları, dul ve yetimleri kollayıp gözetmek, ihtiyaçlarını gidermek de aklı başında kimselerin yapması gereken işlerdir. Muhakkak ki ahirette fayda verecek olan bunlardır.

Bize kadar ulaşan bu hikâye, bu dünyayı ebedî zannedip hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar için bir ibret ve bir derstir.  

Kaynak: Nusretü’l-Cünûd Tercümesi, Muhammed Hakkı, s. 80; İbrahim Hakkı Bursevî, Ruhu’l-Beyan, 3/169. Ayeti tefsiri.