Hz. Mûsâ (a.s), Cenâb-ı Hakk’a bir ilticasında:
“Yâ Rabbi! Seni nerede arayayım?” dedi. Allâh Teâlâ buyurdu ki:
“Ey Musa, Beni, kalbi kırıkların yanında ara.”[1]
Hz. Mevlânâ’nın naklettiği şu hikâye, bu gerçeği ne kadar güzel yansıtır: Bir gemide bir derviş vardı. Yükü ve eşyası yoktu. İyi huylarından, mertlik ve insanlıktan bir yastığa dayanmıştı. Gemi suların üzerinde akıp giderken bir ara gemide bir kese altın kayboldu. Derviş ise o sırada uyumuştu. Herkesi aradılar, bulamadılar; biri de o dervişi gösterdi. Ve “Şu uyuyan fakiri arayalım” dedi.
Para sahibi; derdinden dolayı yok yere onu uyandırdı. O masum dervişe itham dolu bakışlarla:
“Bu gemide bir kese altın kayboldu. Herkesi aradık; bulamadık. Sıra sende! Hırkanı çıkar, soyun da, halkın şüphesi kalmasın” dedi. Derviş:
“Ya Rabbî! Masum kulunu suçlu buluyorlar, hâlimi sana arz ediyorum!” diye Hakk’a iltica etti.
Gemidekiler dervişin gönlünü kırıcı davranmışlardı. O temiz gönlün sahibi, yâni Hak Teâlâ ise, onun kırılmasına razı olmadığından balıklara emretti ve o anda denizin her tarafından sayısız balık başını çıkardı. Her birinin ağzında çok kıymetli iri bir inci vardı. Her birinin ağzında bir inci vardı ama ne inci…
O incilerden her biri bir memleket geliri değerinde idi. Allâh tarafından lütfediliyordu. Kimsenin o incilerde hakkı yoktu.
Derviş balıkların ağzından birkaç inci alıp geminin ortasına attı. Kendisi de sıçrayıp havada iskemleye oturur gibi oturdu. Padişahların tahtlarına oturdukları gibi bağdaş kurmuş, havada duruyordu. Gemi de onun önünde gitmede idi. Gemidekilere seslenerek dedi ki:
“Haydi, gidin; gemi sizin olsun Hak benim olsun! O, ne beni hırsızlıkla suçlar, ne de beni kusurlarımı açığa vuran birisinin eline bırakır.” Gemide bulunanlar:
“Ey ulu kul! Sana bu yüce makamı ne yüzden verdiler?” diye seslendiler. Derviş:
“Mânâ sultanlarına saygı gösterdiğim için verdiler. Yoksullara karşı da hiç kötü zanna kapılmadım. O latif ve nefesi hoş yoksullar yok mu; “Abese” Sûresi onları yüceltmek için geldi. Onların yoksulluğu dünyalık için veya dünyaya sarılmak için değildir. Onların dünyada Hak’tan başka hiç bir şeyi olmadığından, onlar yoksulluğu benimsemişlerdir” dedi.
Bu kıssadan hisseyi Hazret-i Mevlânâ şöyle ifade buyurur:
“İnsanı inciten kişinin, Allah’ı incittiğinden haberi yoktur. O bilmiyor ki bu küpün suyu, Hak ırmağının suyu ile birleşmiştir.”
[1]Ebû Nuaym, Hilye, II, 364.