Din ve Dünya Anlayışımız

Din ve dünya anlayışımızı neye göre ayarladık veya ayarlıyoruz? Bir Müslüman olarak dünyayı nasıl değerlendirmeliyiz?


Din anlayışımız kitabımıza ve Peygamber Efendimizin sünnetine göre ayarlanmalı, ona göre yaşanmalıdır elbette. Fakat görünen o ki, tolumda Müslüman olarak gördüğümüz pek çok insanın hayatında hatta buna yüzeye vursak yüzde ancak beşimizin, belki o kadar bile yoktur; İslam hayatına hâkim değil. Sahabe gibi Müslüman olan ise yüzde bir bile çıkarsa milletçe şanslı sayılırız. Bu kadarına da şükür, “elhamdülillah Müslümanız” diyebiliriz.

Çok mu karamsar buldunuz?

Hayır, maalesef öyle! Şimdi, inanın gelecek paragraftaki örnekleri veya kıyaslamaları okuyunca abartmadığımı görecek ve beni haklı bulacaksınız.

Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğunu iddia ettiği bu toplumda makam mevki, imkân, fırsat, para pul, hatta basitçe yeme içme gibi konularda hangimiz veya hangi Müslüman kardeşini kendisine tercih eder? İyi bir iş veya sâlih veya sâliha bir eş karşımıza çıktığı zaman; “Buna falan Müslüman kardeşimin benden daha çok ihtiyacı var, ben fedakârlık yapıp ona vereyim” der.

Hiç kimse!

Başka bir örnek: Güzel bir iş imkânı çıktı, bir pazarlama işi teklif edildi sonunda iyi de para var, getirisi büyük olacak. Evini alacaksın, arabanı alacaksın ve daha güzel bir hayat standardına geçecek, daha iyi yaşayacaksın…

Böyle bir durumda diyebilir misin ki; “Falan Müslüman kardeşim buna daha layık, benden daha muhtaç, bu işi o alsın ben idare ediyorum ve bir süre daha idare böyle ederim, iyi kötü ir hayat tarzım var. Ama onun yok, o benden daha muhtaç” diye, bir başkasına bu işi teklif eder misiniz? Ama sahabe ediyordu. Onları da yerde ve gökte bulunanlar övüyorlar, biliyorlardı. Cibril (a.s) geliyor ve Allah onunla yeryüzüne ayet gönderip onların yaptıklarını Rasülullah (s.a.v)’e haber veriyordu. Şu ayet, onlar için gelmiş ayetlerden biriydi:

“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(Haşir, 59/9)

İşte sahabeyi Kur’an böyle tanımlayıp övüyordu. Bize gelince, bilmem ki kaçımız buna benzer veya kaçımız bu övgüye layık oluruz?