Dua Etmenin Usul Ve Âdabı

Yemek yemenin bile bir adabı varsa ki, vardır, dua etmenin de elbette bir edebi, adabı, zamanı ve yeri vardır. Duanın kabul edilişine sebep olan yerler ve zamanlar, dualar ve tesbihler, haller ve tavırlar da vardır ve olacaktır. Sadece duanın değil her şeyin bir usulü erkânı adabı vardır. Dua etmenin neden olmasın!


1) Duaya Hamd Ve Salavat İle Başlamak

Dua ederken Allah’a hamd ederek başlanmalıdır. Mesela; Ey Allah’ım! Veya Ey Rabbim! Ey yerlerin ve göklerin yaratıcısı, kâinatın sahibi, mahlûkatın sultanı olan yüce Allah’ım! Yarattığın varlıklar adedince, mahlûkatın nefesleri, dağların ağırlığı, denizlerin suyu ve kâinatın zerreleri, atomları adedince sana hamd ve senalar olsun.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya da bir o kadar Salât ve selam olsun.

Rıza ve rıdvanın, onun ehli beytine, pak ve temiz eşleri olan mübarek annelerimize ve güzide ashabının üzerlerine olsun.  

2) Dua Etmek

Bundan sonra dua edilir ve duaya, dua edenin önce kendisine dua etmesiyle başlanır. Sonra ailesine ana babasına ve akrabalarına dua edilir ve sonra da bütün müminlere dua edilir. Daha sonra ise varsa özel bir istek onun için dua edilir. Bundan sonra ise bitirmek üzere yine başladığı gibi Allah’a hamd edilir, yine Resulullah’a salavat edilir ve dua “âmin” diyerek bitirilir.

3) Başladığı Gibi Bitirmek ve “Âmin” Demek

Duaya ham ve salavatla başladığı gibi yine öyle bitirmek ve Âmin, “Allah’ım, duamı ve duamızı kabul buyur, kabul et” demek de duanın usul ve adabındandır.

Bu nedenle dua, mutlaka “âmin” diyerek bitirilmelidir. Ayrıca bizim duamıza melekler de “âmin” derler. Bir hadis-i şerifte mümin başkaları için dua edince, melekler o duaya; “Âmin, bir misli de senin için olsun” derler.

4. İyi Hallerimizi Duaya Vesile Yapmak

Eğer dualarınızın kabulünü istiyorsanız öncelikle Allah’ın rızasına düşkün olmalı, her işinizde gücünüzde ve özellikle eliniz rahatken, başınız dara düşmeden onun rızasını gözetmelisiniz ki, eliniz daralıp dara düştüğünüz zaman O da sizin imdadınıza yetişsin. Bunun örnekleri çoktur ama biz yine de tabii kaynaklarımızda ve kaynakların en güzelinden örnek verelim…

İbni Ömer’den (r.a) rivayet edilen “Mağara arkadaşları” hadisinde şöyle anlatmıştır: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu dinle­dim:

“Sizden önceki ümmetlerden üç kişi, yola çıkıp yürüdüler. Nihayet bir mağarada barınıp gecelemek zorunda kaldılar ve oraya girdiler. Son­ra dağdan bir kaya parçası yuvarlanıp mağarayı üzerlerine kapadı. Ara­larında dediler ki, bu kayadan kurtulup çıkmanız için tek çare, yaptığınız amellerin en iyisi ile (tevessülde bulunarak) Allah Teâlâ’ya duâ etmenizdir. Aralarından bir adam şöyle dedi:

“Allah’ım! Benim çok yaşlı ihtiyar ana-babam vardı. Onlardan önce ne aileme ve ne de mallarıma su vermezdim.”

Böylece İbni Ömer, onlar hakkındaki uzunca hadisi anlattı. Onlardan her biri sâlih ameli hakkında:

“Ya Rabbi, eğer senin rızanı iste­yerek ben bu işi yapmışsam, içinde bulunduğumuz tehlikeden bizi kur­tar, diye duâ etmişti. Onlardan her birinin duası sonunda o mağaradan bir kısım açıldı. Nihayet üçüncünün duası sonunda mağaranın tamamı açıldı ve çıkıp gittiler.”[1]

İmamlarımızdan El-Kâdî Hüseyin ve başkası yağmur duası konusunda bu manayı taşıyan şu sözü söylemişlerdir:

“Darlık içine düşen bir adamın kendi sâlih ameli ile duâ etmesi müstehaptır. Bu geçen hadisi de delil gös­termişlerdir. Böyle amellere dayanarak duâ etmek üzerinde söz söyle­nebilir; çünkü bir nevi amele dayanarak istemek oluyor ki, bu da mutlak surette Allah Teâlâ’ya ihtiyacı terk etmek demektir. Duadan asıl maksat ise ihtiyaçtır. Peygamber bu hadisi şerifi, o mağara arkadaşlarını övmek için buyurmuştur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu­nu anlatışı da, sâlih amele tevessül ile duanın doğru olacağına bir delil­dir. Başarı Allah’tandır.

Duâ konusunda geçmiş büyüklerimizden nakledilen sözlerin en güzeli, Evzâî’den ri­vayet edilendir. Allah Teâlâ ona rahmet etsin, o şöyle demiştir:

“İnsanlar yağmur duasına çıktılar. İçlerinden Bilâl İbni Sa’d kalktı son­ra Allah’a hamd edip senada bulundu. Sonra şöyle dedi: Ey hazır olan topluluk! Siz günahları ikrar etmiyor musunuz? Onlar evet ediyoruz, de­diler. Bunun üzerine Bilâl şu duayı yaptı: Allah’ım, senin şöyle buyurdu­ğunu dinledik:

“İyilik edenleri kınamaya bir yol yoktur.”[2] Biz günahları ikrar et­tik. Senin mağfiretin ancak bizim gibilere olur, (bizim gibilerden başka­sına olur mu?) Allah’ım bize mağfiret et, bize buyur ve bize yağmur ver. Böylece ellerini kaldırdı, insanlar da ellerini kaldırdılar. Sonra yağmura kavuştular.”

5. Duadan Önce Hamd ve Salât-ü Selam

Duaya başlarken önce Allah’a hamd edilir, sonra Rasülullah (s.a.v)’e salavat getirilir ve al ashabına dua edilir:

“Elhamdülillahi rabbi’l âlemin essalâtü ve’s-selâmü alâ rasülina Muhammed’in ve ala âlihi ve sahbihi ecmain” gibi. Veya daha değişik, uzun ham ve salavatlarla…

Fadâle b. Ubeyd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), mescitte oturmakta iken bir adam geldi namaz kıldı sonra şöyle duâ etti:

“Allahumma’ğfirlî ve’rhamnî: Allah’ım beni bağışla bana acı.” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):

“Ey namaz kılan acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit, Allah’a layık olduğu şekilde hamdet sonra bana Salât ve selam et sonra da yapacağın duâyı yap.”

Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti ve Peygambere Salât ve selam getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v), o kimseye şöyle buyurdu:

“Ey namaz kılan kimse! Duâ et duân kabul edilsin.”[3]

Fadâle b. Ubeyd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v), bir adamın namazında teşehhütte duâ ettiğini. Fakat Peygamber (s.a.v)’e Salât ve selam getirmediğini işitti ve şöyle buyurdu:

“Bu adam acele etti.” Sonra onu çağırarak ona ve başkalarına şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz namaz kıldığında Allah’a hamd ve sena ile başlayıp Peygamber (s.a.v)’e Salât ve selam getirip sonra dilediği şekilde duâsını yapsın.”[4]

6. Salâvât Duanın Kabulüne Vesiledir

Bizler, belki sadece salavat-ı şerifeyi ve kime getirdiğimizi idrak etsek, her isteğimiz yerine gelir. Çünkü Efendimiz (s.a.v),Allah yanında o kadar kıymetli ve öyle değerlidir. Öyle ki, sahabe (r.a), Peygamber Efendimiz vefat ettikten sonra onun amcası Hz. Abbas (r.a)’ı vesile yaparak, ellerini ellerinin içine alarak semaya kaldırıp; “Allah’ım bu senin peygamberinin amcasının elidir, bu el hürmetine bize yağmur ver” diyerek, Allah’tan yağmur istemişlerdir. Resül-i Ekrem efendimizi anlayabilirsek, biz de onu vesile yaparak, dualarımızın kabulünü isteyebiliriz…

Hz. Enes (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:

“Kim bana (bir kere) salât okursa Allah da ona on salât okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir.”[5]

Nesâî’de Ebû Talha (r.a)’den gelen bir rivâyet şöyle: “Bir gün Resûlullah (s.a.v), yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine:

“Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!” dedik.

“Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: “Ey Muhammed! Rabbin diyor ki:

“Sana salavât okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selâm okuyan herkese de benim on selâm okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?”[6]

İbni Mes’ûd (r.a) anlatıyor: Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:

“Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavât okuyandır.”[7]

Yine Tirmizî’de Hz. Ali (r.a)’den kaydedilen bir rivâyette şöyle denir: “Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:

“Gerçek cimri, yanında anıldığım halde bana salavât okumayandır.”[8]

Hz. İbni Mes’ûd (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:

“Yeryüzünde Allah’ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (ânında) bana tebliğ ederler.”[9]

Bizim şu anda Hanefiler olarak okuduğumuz salavat duaları ise imam-ı Azam Ebu Hanife’nin benimsediği rivayettir, o da şöyledir:

Allahümme Salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed. Kemâ salleyte ala İbrahim’e ve ala ali İbrahim inneke Hamîdün Mecîd.

Allahümme Bârik ala Muhammed’in ve ala al-i Muhammed. Kemâ barekte ala İbrahim’e ve ala al-i İbrahim inneke Hamîdün Mecîd.


[1] Buhari, Müslim, Ebû Dâvud.

[2] Tevbe, 9: 91.

[3] Nesâî, Sehiv: 27; Tirmizî, Dua, 49/65 (3476).

[4] Nesâî, Sehiv: 27; Tirmizî, Dua, 49/65 (3477).

[5] Nesâî, Sehiv 55, (3, 50).

[6] Nesâî, Sehiv 55, (3, 50).

[7] Tirmizî, Salât 357 , (484).

[8] Tirmizî, Daavât 110, (3540).

[9] Nesâî, Sehiv 46. (3, 43).