Dua ve Zikir

Dua, çaresizliğe yazılmış bir dilekçe; boğulup bunalmışlığa karşı bir çığlık; darda kalıp gidecek yeri, çalacak kapısı kalmamışlar için bir sesleniş bir yakarış ve bitip tükenmişliğe karşı yegâne kurtarıcımıza yaptığımız bir imdat çağrısıdır.


Dua, bazen bir mutluluk, bazen bir sevinç ve sürur ifadesi, bazen de bir iç ezikliğinin dudaklardaki buruk ve titrek ifadesi; bazen bir kırılmışlık ve dolmuşluğun boşalma halidir.

Dua, bazen bir iç çekiş, bazen bir hıçkırık, bazen özel bir durum için bazen de her şeyi anlatan bir arz-ı haldir.

Dua, annenin dilinde çocukları, eşi ve evine ait istekler; babanın dilinde sırtını dayayacak bir sağlam payanda, korunmak için bir kalkan isteme; çocuğun dilinde ise anne baba ve kardeşleriyle huzur ve mutluluk için yaşama ve istediklerini elde etmek çin bir dilekçedir.

Dua, imam ve önderin dilinde cemaatini koruma ve kollama, şefkat ve merhametle kucaklama, hıfzu himaye; meleklerin ve ruhların yardım ve desteğini istemek için en üst makama müracaattır.

Dua, nebinin dilinde kavminin hidayet ve huzuru, tevhid-i iman ve kalplerin kıblesine sevk edilmesini istemedir.

Dua, Nebiler Nebisi Hz. Muhammed Mustafa’nın dilinde ise, bütün insanlığı şefkat ve merhametle kucaklayıp herkesin affına ferman dilekçesidir.

Duada sınır yok, ifade sıkıntısı yok, “ne diyeyim, nasıl anlatayım” tekellüfü yoktur. İçten geldiği gibi samimi, dilinden döküldüğü gibi tabii, yüreğinden çıktığı gibi sıcak ve dumanı üstünde taze bir ekmek gibi ihtiyaçtır, bazen de çok özel istekler için ıslak imzalı bir dilekçedir.

Bu tür durumlardaki bir dua, bazen “bir kırık dilekçe” niteliğinde olur, bazen de açık bir mektup. Öyle bir açık mektuptur ki, istekler ağır ve her satırı gözyaşı doludur. Bazen bir şikâyeti dile getirir dua, bazen bir ah ve bir bedduayı; bazen de baş edilemeyen bir zalimden şikâyeti dile getirir ve onun bertaraf edilmesini istemek olur.

Bazen bir annenin şehidine döktüğü dildir dua, bazen de bir kızını gelin edişine tatlı bir yağmur esintisi gibidir. Bazen bir babanın dilinde tüllenir, bazen bir evladın dilini ıslatır dua… (devam edecek)

Kısacası dua, hayattır ve hayatın kendisidir. Her şeyimizde her işimizde yaradana sığınmak ve ondan medet istemek, yardım istemek, rahmet ve mağfiret istemektir. Zaten bunu da yapmasak o bize değer vermezdi. Bu yüzden hayatımızın her anını dua ile süslemeli, dilimizi ve gönlümüzü dua ile ıslatmalı, sımsıcak tutmalıyız. Çünkü dua bir kulluk uzantısı ve hatta şeklidir. Böyle bakınca namaz da bir duadır, oruç da, hac da, zekât da ve hatta yatıp kalkmak, yemek içmek ve çalışmak da bir duadır. Kulluk duanın tecessüm etmiş şekli, dua ise kulluğun anlamıdır. Duanın ruh ve bedenle, duyarak, tadarak, hal ile yapılanı, dil ve kelimelerle yapılanı gibi bir şekilden ibaret değildir. Ruh ve bedenle yapılan dua, yeri göğü içine alır, mahlûkatın zikrine iştirak ettirir; mahlûkatı da senin zikrine. Hz. Davud’un dualarına ses veren dağlar, işte bu zikre iştirak ediyorlardı. Mahlûkat aç ve susuz kalıp muztar duruma düşünce hal diliyle ve bütün varlığıyla dua eder. Yağmur duasına çıkan Hz. Davut, susuzluktan mecali kalmamış, yerde debelenen karıncaları ve böcekleri görünce, insanlara müjdeyi vermiş ve “dönün yağmur gelecek” demişti. Hal diliyle yapılan dua ve zikir işte böyle keskindir, hedefe çabucak ulaşır, merhameti sonsuz olan Rabbimiz, imdada çabucak yetişiverir.

Her an eli, dili ve gönlü duada olmak, insanın yaşadığının bir ispatı ve hayatın devam ettiğinin de bir göstergesidir. Bir yeşil göstergesi hem de…

Zikir ise duanın hamuru, mayası, malzemesi, yağı, tuzu şekeri ve tadıdır. Zikirsiz dua, duasız da ibadet olmaz. Bütün ibadetlerimiz dualarla ve zikirlerle süslü ve bezelidir. Hâsılı, kul bazı ibadetleri zor geliyor diyor yapmamak için mazeret ileri sürse de kalbinin Allah ile dolu, dilinin zikirle ıslak olmasına bir mazeret bulamaz.

Duanın kıblesi semadır. Bu yüzden ellerimizi semaya açarız. Yoksa Allah atmosferde bir yerde olduğu için değil. Yükseklik izafe edilmesi ise onun yüce ve yüksek olmasındandır. Yoksa Allah her nerede anarsak hemen yanım başımızda ve bizimledir ve şah damarımızdan da yakındır. Biz ona uzak olsak da O bize çok ama çok yakınır. Bir de semadan gelen şeyler, insanların zaruri ve vazgeçilmez istek ve ihtiyaçlarıdır bu yüzden semaya açarız ellerimizi. Zikrin kıblesi ise kalptir. Kalpten olmayan zikirler hedefine varmasa da yine de zikirdir. Bir hadisi şerifte bilinçli bilinçsiz zikredene karşılığının verileceğine dair işaret var ve beşaret vardı. İleriki sayfalarda görecek ve bulacaksınız.

Bu kitap sizin için yazıldı. Sizin dua, zikir ve tespihlerinizin artması, gönüllerimizin zikirle ihyası ve birlikteliği için yazıldı. İçindeki duaların, zikirlerine ve tespihlerin hemen hepsi me’sur’dur. Yani Kur’an ve Sünnete (hadislere) dayalı, tesirli dualar ve zikirlerdir. Asırlar öncesi Nebilerin ve Nebiler Nebisi Rasülullah Efendimizin zikir ve tespihleri. Bunları bin bir emek ve gayretle kaydedip bize ulaşmasını sağlayan Sahabe-i Kiram, Tabiin-i İzam ve Muhaddislerin titiz çalışmaları sonucu derleyip toplayıp ulaştırdıkları dualar ve zikirlerdir. Allah hepsinden razı olsun.