Kıyamet alametlerini anlatan Resul-i Ekrem (s.a.v) efendimiz bir hadislerinde ahir zaman alametlerini anlatırken öyle tehlikelere dikkat çekiyor ki, onlardan anladığımıza göre din lafta kalacak. Bunun yerini para, servet, şan-şöhret, yalan, hile, riya ve nefsin arzularına hitap eden diğer hususlar alacak. İlim ve din ortadan kalkacak, imanın ve İslam’ın hayata hâkim olması terk edilecek, sadece lafı kalacak veya bidatler dinin yerini alacak. Şimdi sormak gerekiyor? Din bizim hayatımızı kontrol ediyor mu? Veya ne kadar Müslümanız? Ya da din bizim için belirleyici bir unsur mudur? Haramla helal arasında kaldığımız zaman dinimizi ve Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlayarak, helali tercih edebiliyor muyuz? Yoksa “helal haram ver Allah’ım; bizimkiler yer Allah’ım” mı diyoruz?
Hz. Peygamber (s.a.v)’in haber verdiği fitne devri gelince din bir isim, bir resim ve bir şekilden ibaret kalacaktır. Ahir zaman hadisleri ile bize ulaşan bilgilerden anlaşılan budur. Dinî emirlerin öğrenilip öğretilmesi ve hayata tatbik edilmesinin gerçekleşmesi için yapılması gerekli olan görevlerin ihmali ve hazırlanması icap eden şartların terki halinde gerekli olan kurallar ortadan kalkınca dinin şekilden ve laftan ibaret kalacağı açıktır ve tabiî bir sonuçtur.
Hadisler, bir kısım fitneleri çıkaranların talim ve terbiye gibi her çeşit dinî ve ahlaki bilgiden, ilim ve irfandan mahrum gençlerden oluşacağını haber vermektedir. Bunlardan, Hz. Ali (r.a)’in rivayet ettiği mühim bir tanesinde Hz. Peygamber (s.a.v), şöyle haber verir:
“Ahir zamanda öyle bir zümre zuhur edecek ki, bunlar yaşça genç, akılca kıttırlar. Bunlar konuştukları zaman mahlûkatın en hayırlı sözünden (yani Kur’an-ı Kerim’den ve hadis-i şeriften) bahsederler. Kur’an-ı Kerim’in kendi lehlerine olduğunu zannederler. Hâlbuki kendilerinin aleyhinedir. Ancak imanları gırtlaklarından öte geçmez. Okun hedefi delip geçmesi gibi, dine girip çıkarlar.”
Bugünün deyimiyle, hadisin haber verdiği güruh, sistemli ve köklü bilgilerden mahrum, bir kısım sloganlar ezberletilmiş, akıldan çok his ve heyecana tabi, düşüncesi kıt gençlerdir. Bunlar kendilerine telkin edilip ezberletilen sloganlarla heyecana gelip, tahrik edilirler. Sloganlar ise, en dindar kimselerin bile hoşuna gidecek güzel sözlerdir. Kur’an’dan bir ayet, Hz. Peygamber (s.a.v)’den bir hadistir. Ancak, bu sloganların yaşantılarına tesiri yoktur. Hadis âlimlerinin belirttiği üzere, bunlar sözde inandıklarını söylerler ama kalpleriyle inanmazlar. Zahiren güzel sözler söylerler, gerçekte söylediklerine ters hareket ederler.
Aşağıdaki hadislerde bunların asıl maksatlarının dünyalık (mal, mevki, şöhret, iktidar vs.) olduğu, dini ise sırf bu maksatla istismar ve halkı kandırmak için kullandıkları daha açık olarak ifade edilmektedir. İşte, hadis-i şeriflerde bu konuda bir dizi altın kıymetinde uyarı:
1. “Ahir zamanda bir grup insan türeyecek ki, bunlar dinle dünyayı talep edecekler. İnsanlara karşı yumuşak (dindar, dünyayı terk etmiş) görünmek için koyun postuna bürünürler. Dilleri şekerden tatlıdır. Kalpleri ise, canavarların kalbi gibidir. Allah onlara şöyle der:
“Bana karşı laubalilikte mi bulunuyorsunuz! Şanıma ve azametime kasem olsun ki, ben onlara, kendilerinden (çıkaracağım) öyle bir fitne göndereceğim ki, (değil fiilen fenalıkları işleyenler) içlerindeki iyiler bile şaşkına dönecekler (ne def edebilecekler, ne de ondan paçalarını kurtarabilecekler).”[1]
2. Hz. Ali (r.a)’den rivayet edilen bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır: “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, kaygıları kursakları, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak. Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır. Bunlar halkın şerlileridir ve Allah yanında onların nasibi yoktur.”[2]
3. Câbir (r.a)’den rivayete göre Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, şimdi sizin aranızda münafığın gizlendiği gibi, mü’min gizlenecek.”[3]
4. Ebu Hüreyre (r.a)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, adam bir kavmin içinde oturacakta kendisini dile dolayacaklar korkusu ile kalkamayacak.”[4]
5. İbni Mes’ûd (r.a)’den rivayete göre Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, onların hepsi Kur’an okur, ibadete çalışırlar ve ehli bidatle de meşgul olurlar. Lakin bilmedikleri cihetten müşrik olurlar ve okumalarına ve ilimlerine bedel rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler. İşte bunlar, kör deccalın avenesi olacaklardır.”[5]
6. Ebu Hüreyre (r.a)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, şeytanlar onların evlatlarına ortak olacaklar. Denildi ki:
“Bu da olacak mı ya Rasûlallah?” Buyurdu ki:
“Evet.” Dediler ki:
“Bizim evlatlarımızı onların evladından nasıl ayırt edeceğiz?” Buyurdu ki:
“Hayâ ve merhamet azlığından anlaşılacak.”[6]
7. Behz İbni Hakîm (r.a)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, âlimleri de bilginleri de fitneci olacak. Mescitler ve hafızlar çoğalacak ama hiç âlim bulunmayacak, tek tük ulema kalacak.”[7]
8. Enes (r.a)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, günaha girmeksizin aralarında geçinmeye kuvvet bulunamayacak. Öyle ki, adam yalan söyleyecek ve yemin de edecek. Bu zaman gelince kaçın. Denildi ki:
“Nereye kaçalım?” Buyurdu ki: “Allah’a, Kitabına ve Peygamberin sünnetine kaçın.”[8]
9. Ukbe İbni Amr (r.a)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü, ilim talep edenin (öğrencinin) mürekkebi ile şehidin kanı getirilir ve tartılır. Bu bunun üzerine öteki de ona üstün gelmez.”[9]
10. Bişr İbni Asım (r.a)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Vali (idareci) getirilir, sıratın üzerinde durdurulup öyle bir sallanır ki, onun her uzvu yerinden ayrılır. Eğer adil ise uzuvlar birleşir ve geçip kurtulur. Eğer zalim ise yetmiş yıl ateşe aşağı gider.”[10]
11. İbni Ömer (r.a)’den rivayetle: Allah’ü Teâlâ şöyle buyurdu: “Yarattığım insanlar içerisinde öyleleri var ki, dilleri baldan tatlı, kalpleri sabir bitkisinden daha acıdır. Büyüklüğüme yemin ederim ki, onların başına öyle bir fitne indiririm ki, akıl sahibi olanlarını hayretler içerisinde bıraksın. Bunlar rahmetime mi aldanıyorlar, yoksa Bana karşı cüretkâr mı davranıyorlar?”[11]
12. Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayete göre Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Öyle fitneler meydana gelecek ki, o zamanda oturan ayakta durandan; ayakta duran fitneye doğru yürüyenden; yürüyen, koşarak gidenden daha hayırlıdır. Kim bu fitneye bulaşırsa, fitne onu içine çekecektir. Kim ondan kurtuluş ve sığınılabilecek bir yer bulursa, oraya sığınsın.”[12]
13. Abdullah bin el-Hars’dan (r.a) rivayetle, Rasülullah (s.a.v), şöyle buyurmuştur: “Benden sonra bazı devlet başkanları ortaya çıkacak. Fitne onların kapılarında develerin dinlenme yerlerine çöktükleri gibi yerleşecek. Onlar bir o kadarını dininden almadan hiç kimseye bir şey vermezler.”[13]
14. Bera İbni Âzib (r.a.) rivayet ediyor:
Bu ümmetten şu on sınıf, yüce Allah’ı inkâr eden kâfirlere benzer:
1) Müslümanların ortak malını zimmetine geçiren,
2) Sihir yapan,
3) Yakınını yabancılardan kıskanmayan,
4) Kadına arkadan yaklaşan,
5) İçki içen,
6) Zekât vermeyen,
7) İmkânı olduğu halde hacca gitmeden ölen,
8) Fitne için çaba gösteren,
9) Müslümanlarla mücadele halinde olan kâfirlere silah satan,
10) Nikâh düşmeyen bir yakınıyla evlenen.”[14]
15. Abdullah bin Amr (r.a)’dan rivayet edilmiştir: “Allah’ü Teâlâ kullarından birden bire ilmi çekip almaz. Fakat âlimlerin ruhunu almakla ilmi kaldırır. Öyle ki, hiçbir âlim bırakmayınca insanlar cahil liderler edinirler. Onlara soru sorulduğunda bilgisizce fetva verirler. Hem kendileri haktan sapar, hem de insanları saptırırlar.”[15]
16. Enes (r.a)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resül-i Ekrem Efendimizin buyurduğuna göre; “İnsanın lâyıkıyla Müslüman olması için, dili kalbiyle, kalbi diliyle bir olmalı, ameliyle sözü aynı olmalı, komşusu da onun şer ve gailesinden emin olmalıdır.”[16]
Evet, şimdi tekrar soralım: Ne kadar Müslümanız veya İslam hayatımızın neresinde? Dinimiz bizi ne kadar etkileyip yönetiyor? Biz Allah’a ne kadar yakınız ve Resulünü ne kadar önemsiyoruz? Bu ihtarlar kimedir? Ne içindir? Sadece öğrenip başkalarına nakletmek veya kültürümüz artsın diye midir? Yoksa öğrenip üstünde durup düşünerek haytamıza yön vermesi için midir? Biz bundan ne anladık, anladığımızı hemen yarından itibaren uygulamaya koymayı içimize sindirip kafamıza koyduk mu?
O halde şimdi gelin yeniden Müslüman olalım ve samimi, içten imanımızla Rabbimizin huzuruna gidelim!
[1] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, Akçağ Yayınları: 13/456-457.
[2] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/7.
[3] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/2.
[4] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/2.
[5] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/3.
[6] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/4.
[7] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/5.
[8] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/6.
[9] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/8.
[10] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 504/9.
[11] Tirmizî, Zühd, 60.
[12] Câmiü’s-Sağîr, 4/98 (4670).
[13] Câmiü’s-Sağîr, 4/129 (4771).
[14] Câmiü’s-Sağîr, 5/7 (6263).
[15] Buhârî, İlim: 34; Müslim, ilim: 13; Tirmizî, İlim: 5; İbni Mâce, Mukaddime: 8; Câmiü’s-Sağîr, 2/273 (1826)
[16] Gümüşhanevî, Râmûzü’l-Ehâdis, s. 99/1.