Namaz Beş Vakit Değil mi?

Hadisleri kendi yerlerinden bul ve onayla!


Namaz Beş Vakit Değil mi?

Bazılarına dini konularla uğraşmak kolay geliyor ve çeşitli iddialar ortaya atıp kafa karıştırmayı seviyorlar. Bir yerde din konusu açılınca herkes profesör kesiliyor, her kafadan bir ses çıkıyor ve herkes bir sürü ahkâm kesiyor. Oysa bu işlerin en tehlikelisidir. Toplumda dini inançlar zayıflayınca olacakları düşünmek bile istemezsiniz. Çünkü toplumda kötü görülüp ahlaksızlık ve dinen de günah sayılan birçok konuya karşı insanları frenleyip elini ayağını bağlayan tek etken dindir; sanıldığı gibi, tek başına vicdan veya kanunlar ve ilim-irfan filan değildir. Polis veya devlet gücü hiç değildir. Tekrar ediyorum ki, bu konudaki tek ve en etkili etken insanların içindeki temiz kalmış bir imanla ondan doğan Allah korkusudur. Bunu da yıllardan beri görüp yaşadığımız olaylarla, “acaba” dedirtmeyecek ve zerre kadar bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde şahitli, ispatlı gördük. Gördük ve çok üzüldük! Büyük şair Mehmet Akif de zaten bunun böyle olduğunu yarım asırdan fazla bir zaman önce vurgulamıştı:

Ne irfandır ahlaka veren yükseklik, ne vicdandır;

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

“Yüreklerden çıktığını farz edin havf-ı Yezdan’ın;

Ne irfanın kalır tesiri ne vicdanın!”

Özellikle Müslüman geçinenlerin bile içlerindeki canavarın mevsimi ve iklimini bulunca nasıl ortaya çıktığını acı tecrübelerle görüp yaşadık. Önlerine çıkan kim olursa olsun, kendi çıkarları için gözlerini kırpmadan harcadıklarını ve harcamak için ellerinden geleni yaptıklarını; bu yolda hiçbir engel ve hiçbir değer tanımadıklarını da gördük! Kanunları nasıl değiştirdiklerini, kanun adamlarını nasıl harcadıklarını da çok açık ve çok acı bir şekilde gördük!

Demek ki, kanun nizam devlet toplum vs. dinin ve vicdanın yerini almıyor, alamıyor ve tutmuyor. Bu nedenle din önemlidir ama kâmil imanla şekillenmiş, hayatımıza yol gösteren ve yön veren bir din önemlidir. Bu da “tartışmasız böyledir” diyecek kadar açık ve nettir.

Öyleyse, dini konuların zayıflatılmasına meydan vermemek ve dini konuları ulu orta tartışmaya açmamak gerekir. Bilenlerle ve araştırmacılarla her şey tartışılabilir bu başka bir konudur.

İşte bu tartışmalardan biri de namaz konusudur. “Namazın aslı üç vakittir veya iki vakittir, namazların aslı iki rekâttır, seferde şöyledir, hazarda böyledir” diyerek, konu avamın ayağına düşürülmemelidir.

Peki, gerçekten namaz kaç vakittir?

Peygamber Efendimiz bize namazın beş vakit olduğunu bildirmiştir ve namaz kendisine emredildiği andan itibaren de beş vakit kılmıştır. Artık başka delil aramak gerekmez. Buna 1435 yıllık İslam tarihi ve dini yaşayan Müslümanlar ve Fukaha şahittir. Keza Kur’an ve Sünnet de bundan başka bir delil içermiyor. Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor ki:

اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا

“Namaz, müminlere belli vakitlerde farz kılındı.”(Nisa, 4: 103)

Nisa suresinin 103. ayetinde, “Namaz, belli vakitlerde farz kılındı” buyurulup, ayrıca, beş vaktin hepsi de diğer ayetlerde bildirildiği halde, “Beş vakit namaz” ifadesinin geçmeyişi, kutuplarda ve kutuplara yakın yerlerde, beş vaktin tamamının gerçekleşmediği içindir.[1]

Namazın beş vakte tahsis edilmesi ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır:

1.Hud Suresi 114. ayetinde de şöyle buyrulur:

وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَیِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِ اِنَّ الْحَسَنَاتِيُذْهِبْنَالسَّيِّپَاتِ

“Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.” (Hûd, 11/114)

Tefsirciler, bu ayetin tefsirinde “gündüzün iki tarafında” ifadesinin öğle ve ikindi namazlarını; “gecenin gündüze yakın vakitlerinde” ifadesinin de akşam, yatsı ve sabah namazlarını gösterdiği kaydedilir. Bunlardan biri de Elmalılı Hamdi Yazır’dır. Yazır, bu ayetin tefsirinde “gündüze yakın saatleri” ifade eden “zülefen” kelimesinin “zülfe”nin çoğulu olduğuna, Arap lisanında da cem’in ekallinin (çoğulun en azının) üç olduğuna dikkat çeker. Böylece namazın beş vakit olduğunun açıkça ifade edilmiş olduğunu kaydeder.(Hak Dini, 4/2830.)

2. İsra Suresinde de iki terimle ele alınarak şöyle buyrulmaktadır:

اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا

“Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.”(İsra, 17/78) buyrulmaktadır.

Bu ayet-i kerimede geçen, “dülûki’ş-şems” öğle ve ikindi, “ğasakı’l-leyl” akşam ve yatsı namazı, “Fecr” de sabah namazıdır. (Beyzavî)

3. Kaf Suresinde de şöyle buyrulur:

فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ

“O halde (Ey Resulüm, müşriklerin öldükten sonra dirilmeyi inkâr edişlerine dair) onların lâflarına karşı sabret de, Rabbini güneşin doğuşundan önce (sabah namazında) ve batmadan önce (öğle ile ikindi namazlarında) hamd ile tesbih et. Bir de gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı namazlarında) ve namazların sonlarında O’nu tesbih eyle.” (Kaf, 50/39-40)

Ayetteki “Güneşin doğuşundan ve batışından önce ve gece Rabbini tesbih et” ayet-i kerimesindeki, güneşin doğuşundan önceki sabah namazı, güneşin batışından önceki öğle ve ikindi namazı, geceki de akşam ve yatsı namazıdır. (Beyzavî)

4. İbni Abbas (r.a)’a; “Kur’an-ı Kerim’de beş vakit namazı bildiren ayet hangisi?” diye sorulunca, şu ayet-i kerimeyi okudu:

فَسُبْحَانَ اللّٰهِ حٖينَ تُمْسُونَ وَحٖينَ تُصْبِحُونَ؛ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحٖينَ تُظْهِرُونَ

“Haydi, siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah’ı tesbih edin (namaz kılın) ki, göklerde ve yerde hamd ona mahsustur!” (Rum, 30: 17-18)

“Akşama girerken” demek, akşam ve yatsı namazı, “sabaha ererken” demek de sabah namazı, gündüzün sonundaki, ikindi namazı, öğledeki de, öğle namazıdır.”(Celaleyn Tefsiri)

5. Nûr suresinde ise konu bir münasebetle şöyle ele alınır:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَاْذِنْكُمُ الَّذٖينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذٖينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍ مِنْ قَبْلِصَلٰوةِ الْفَجْرِ وَحٖينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهٖيرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَاءِ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْ

“Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir…”(Nûr, 24/58)

Bu ayet-i kerimede okuduğunuz gibi, “Salât-ı Fecr: Sabah Namazı” ve “Salât-ı İşâ: Yatsı Namazı” ifadesi açıkça geçmektedir. Peygamber efendimiz, Bakara suresindeki;

6. Bakara Suresinde ise “orta namazı” olarak vakit tahsisi yapılır ve şöyle buyrulur:

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِتٖينَ

“Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.”(Bakara, 2/238) Ayet-i kerimesini açıklarken, “salat-i vusta, ikindi namazıdır” buyurmuştur.(Ahmed bin Hanbel)

Bu ayet-i kerimede, “Namazları ve orta namazı (ikindi namazını) kılın” buyrulmaktadır. Bu da namazların beş vakit olduğunun açık bir başka delilidir. Biraz açıklayalım:

Arapça gramer kurallarına göre, namazlar (salavat) denince, ikiden fazla namaz anlaşılır. Çünkü iki namaz demek için, salavat [namazlar] değil, salateyn (iki namaz) denilir. Vusta (orta) namaz ikindi namazı olduğuna göre, ikindi hariç, öteki namazların sayısı iki olamaz, ikiden fazla olması gerekir. Üç de olamaz. Çünkü “vusta namazı” hariç 4, 6 gibi çift sayılı olmalı ki, orta namaz [ikindi namazı] tam ortada olabilsin. Yani ortadaki namaz ikindi olduğuna göre, ondan önce iki namaz, ondan sonra da iki namaz bulunduğu meydana çıkar. Diğer ayetlerdeki namaz vakitleri de dikkate alınınca, namaz vakitlerinin beş olduğunda hiç şüphe kalmaz.

Namazın beş vakit olduğuna dair ise birçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:

1. “Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş vakit namaz ile Cuma namazı, öteki Cuma’ya kadar aralarda işlenen günahlara kefarettir.” (Müslim)

2. “Beş vakit namaza devam edin!” (Taberânî)

3. “Beş vakit namazla emrolundum.” (Buhârî)

4. “Miraca çıktığım gece, elli vakit namaz farz kılındı. Dönüşte Hz. Musa’yı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, namaz vakitlerinin azaltılması için ricada bulunmamı söyledi. Ben de arz ettim. Rabbim beş vakte indirdi.” (Buhârî)

5. “Birinin evi önünde, bir nehir olsa, günde beş defa bu nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı?” sorusuna, Ashâb-ı kiram;

“Hayır ya Rasûlallah” dediler. Onlara buyurdu ki:

“İşte beş vakit namazı kılanların da günahları böyle kalmaz.”(Buhârî)

Resül-i Ekrem Efendimiz, “Beş vakit namazı kılan, Ramazan orucunu tutan, zekât veren ve büyük günahlardan sakınan herkese, kıyamette, Cennetin sekiz kapısı açılır” buyurup, Nisa suresinin “Nehy olunduğunuz büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük kusurlarınızı örter, sizi şerefli bir makama yükseltiriz.” (Nisa, 4/31) ayet-i kerimesini okudu.” (Hâkim)

Kitap ve Sünnetten sonraki delil İcma’dır.

Resül-i Ekrem Efendimiz, Ashâb-ı kiram ve onlardan sonra bugüne kadar gelen bütün âlimler, beş vakit namaz kılmış, bu hususta kesin bir icma hâsıl olmuştur.

İslam âlimleri de, beş vakit namazın nasıl kılınacağını kitaplara yazmışlar, böylece Kıyas-ı Fukaha ile de namazın beş vakit olduğu sabit olmuştur.


[1]Mehmet Zihni, Nimet-i İslam, Namaz bahsi.