Perişan Halimiz

İslam âleminin perişan halinin, Batılılar tarafından yapıldığını, onlar tarafından karıştırıldığını söylüyor A’dan Z’ye herkes. Madem öyle, idareciler bunu herkesten iyi bilir demektir. Çünkü istihbarat onlara akıyor, bilgi onlara akıyor… Sokaktaki vatandaş bunu bilir de onlar bilmez mi? Elbette biliyorlardır! O halde neden onların akıllarına uyuyorsunuz? Neden gaza geliyorsunuz? Bile bile neden onların dediğini veya istediğini yapıyorsunuz? Neden?


Demek ki işin içinde bilinçsiz, avamca iman var o da varsa şayet; şuurlu, bilinçli, olması gereken anlamda ihlâslı ve samimi bir iman yok! Allah’a ve ahiret gününe gerektiği gibi bir iman yok! Aksine kimse inandıramaz beni! Zira Allah’a ve ahiret gününe inanan insan, koca dünyanın hatta bütün insanlığın katledilmesiyle eş tutulan bir insanı öldürmeye, kan dökmeye kalkışmaz veya öldürmek isteyenlere izin vermez. Doğru mudur?

Elbette doğrudur! Çünkü dökülen her damla kanın Allah nezdinde değeri büyüktür ve hesabını mutlaka sorar. Koca dünyayı ve hatta bütün insanlığı öldürmekle eş tutulan bir yasaklamadan da öte, can alma yani Allah’a ortak koşma, kendini de ilah yerine koyma yani şirk var. Buna inanan bir insan bile, değil Müslüman kanı dökmek, kâfir olsa bile bir insanın kanını dökmez, canını almaz, alamaz.

Kan dökme, bir-beş değil ki, oluk oluk akıyor ve İslam âlemi birbirini vuruyor. Kardeş kavgası hiç bitmiyor. Biri bitse yeni ve başka bir bahane ile bir başkası başlıyor. Hıristiyan ve Yahudiler yani vuruşturanlar da gülerek, dalga geçerek seyrediyor.

“İkisi de birbirini öldürmek, boynunu vurmak için kılıçlarını kınından çıkarmış veya yola çıkmış iki Müslüman’dan ölen de öldüren de cehennemdedir” diyen Kur’an’a da Peygamber Efendimize aldırış eden, kulak veren yok. Veda Hutbesinde açık ve net olarak; “Benden sonra eski sapıklarınıza geri dönüp birbirinizin boynunu vurmayın!” diye, sanki bu günleri görüp önceden uyaran Sevgi ve Rahmet Peygamberi kabrinde bizim yüzümüzden perişan ve buna da aldırış eden yok! O halde kalkıp bir de niye “Biz Müslümanız” deniliyor? Bunun neresi Müslümanlık, hangi kitapta yazar böyle bir İslam ve böyle bir Müslümanlık?

Bunun cevabı yoktur ve olamaz da. İslam âlemi ve istisnasız bütün Müslüman liderler, ya tez elden toparlanıp aklını başına almalı ya da:

“Ey Rabbim! Benim kimliğimdeki “Din” hanesinde “İslam” yazıyor ve ben de bunu sildirmeyip Müslüman olduğumu söylemiştim ama bu işi yapamadım; Müslüman olmayı beceremedim; dinin kurallarına uygun iman edip düzgün işler yapamadım; bu yüzden senden özür diliyor ve affedilmemi diliyorum.” Dedikten sonra aynı şeyi kötü örnek olduğu İslam âlemi ve Müslümanlar için de demeli açıkça bu işi beceremediğini itiraf edip onlardan da özür dilmelidir. Keza Gayrı Müslümler için de aynı şeyi söyleyip, “Müslümanların kötü bir örneği ve yüz karasıyım. Gerçek İslam ve Müslümanlık bu değil, ben gölge ettim; Müslüman olmanıza mani oldum; beni affedin!” demeli, diyebilmelidir. Bundan sonra da bir köşeye çekilip, boyun büküp başını yerden kaldırmadan ömrünün geri kalan kısmını dua ve ibadetle geçirmek için inzivaya çekilmelidir.

Evet, bu konuda yaralıyız, dertliyiz. İnşallah okuduklarımızı anlayıp hayatımıza tatbik etme bilincine ve izanına erersek bu sıkıntılardan da kurtuluruz. Çünkü biz, Allah’ın emirlerine teslim olmuş Müslüman’ız, ötesi yok. Çünkü bize inandığımız şeyler üzerinde düşünüp tefekkür eden müminleriz, bunun da ötesi yok. Bundan sonra ne başka bir dine geçer veya arayış içinde oluruz, ne de siyasi, gayri siyasi bir ideolojiye ona iman edip teslim olduğumuz gibi inanıp teslim oluruz. Ne de yeryüzünde böyle bir sistem tanır ve onun felsefesini ve dünya görüşünü dinimizin yerine koyarız. Zaten be de böyle bir sistemin varlığına inanıp iman ederiz.

Rabbimize inanıyoruz ve itaat ediyoruz. Çünkü hem daha dünyaya gelmeden âlem-i ervahta: ruhlar âleminde, “elest” bezminde söz verdik, hem de başka yolumuz yok! Çünkü inkâr, ispattan zordur. O halde aksine ihtimal vermeyecek şekilde varlığını ve birliğini gönülden kabul edip inandığımız Rabbimize verdiğimiz bu sözün arkasında durmalı, ne pahasına olursa olsun tutmalıyız!